Turani Baba'dan Yazılar
Yazı Başlıklarını Göster
Turani Baba Hakkında
Yazar: Araştırmacı Yazar Ali İhsan Tuncalı

--------------------------

TURANİ BABA

-1-

TURANİ BABA’nın asıl adı Duran ÖZAYDIN’dır. 1938’de Kayseri’ye bağlı Sarıoğlan ilçesinin Karpınar köyünde doğdu.
Baba adı Abuseyf. Anası, Ozan Kul Budala’nın torunu Fatma’dır. TURANİ BABA hem ana tarafından hem de baba tarafından ozan soyundan geliyor. “Göl yerinden su eksik olmaz” demişti atalarımız. Gerçek olanı böylece vurgulayıp sözün doğrusunu söylemişler.


TURANİ BABA’nın soyu;

Osmanlı’nın, 18.yüzyılda tarım alanındaki işgücünden yararlanmak amacıyla
yerleşik düzene geçirmek için göçebe Türkmen toplumuna uyguladığı korkunç baskıya
korkusuzca başkaldıran ve ;

Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir

Diyen, Avşar soyunun ünlü ozanı Dadaloğlu’na dayanıyor.
Dadaloğlu Aziziye,şimdiki adı Pınarbaşı, ilçesine yerleşiyor. Dadaloğlu’nun amcası olan TURANİ BABA’nın büyük dedesi Bahri Bey 1723’ te Karpınar köyünü kurup oraya yerleşiyor.
Karpınar köyü çevresinde Avşar boylarından olan İğdeli, Körkuyu, Yerliburun (Körkuyu ile Yerliburun köyleri birleşerek Yerlikuyu adını almıştır), Kale ve Burunören köyleri vardır.

TURANİ BABA gençlik çağına geldiğinde çevresindeki saz âşıklarından etkilenerek keman ve saz çalmayı öğrendi.
TURANİ BABA, Anadolu ozanlarının birçoğundan nemalandı, ilham aldı. Özellikle de Emlek ozanlarından Âşık Kemter’den, Âşık Agahi’den, Âşık Veli’den, Âşık Veysel’den, Âşık Ali İzzet’ten maya tutup kendine benzeyen, etiyle kemiğiyle kendinden olan, aşk ateşine yanıp bizim türkülerimizi söyleyen bir TURANİ BABA olarak çıktı karşımıza.

Âşık Veysel; hepimizi derinden etkileyen şu meşhur şiirini TURANİ BABA’nın sanatçı kişiliğini, onun yaratıcı gücünü, her türlü taklitten, özentiden uzak gerçek bir ozan olduğunu anlatmak için yazmış diyesimiz geliyor
TURANİ BABA’nın kendinden olan kişiliğini kitaplar dolusu yazı yazsak Veysel’in bu şiiri kadar güzel anlatamazdık işin doğrusu:


Deli gönül değme çaydan bulanmaz -2-
Coşarsa dalgası kendinden olur
Derdsiz âşık diyar diyar dolanmaz
Gezdirir kavgası kendinden olur

Gönüle delidir demiştik baştan
Üşümez borandan ıslanmaz yaştan
Boğulmaz denizden yanmaz ateşten
Ateşi kor közü kendinden olur

Gönül bir deryadır dalgası dinmez
Her güzele meyil verip dost denmez
Taşıma su ile değirmen dönmez
Dökülür çarka su kendinden olur

Yüce dağlar ova gibi düzlenmez
Veysel muhannetten kerem gözlenmez
Tilki gölgesine arslan gizlenmez
Yiğidin gölgesi kendinden olur

Ayrılık, hasretlik ve gurbet duygusu onu yakar kavurur. Çünkü şiirlerinin her bir dizesinde onulmaz acılar gizlidir. Gurbet üstüne, hasret üstüne…
1968’de yolu gurbete düştü. Kaderin rüzgârları onu Almanya’ya savurdu. Orada müzik yayın şirketini kurdu. Prodüktör olarak hizmet verdi. Dönemin ünlü saz ve söz sanatçılarıyla tanıştı; Belkıs Akkale, Ali Ekber Çiçek, Musa Eroğlu… gibi ozanların prodüktörlüğünü yaptı.
Ozan Mahzuni Şerif’le tanıştı. TRT’ye birçok mahalli sanatçı kazandırdı. Sık sık TRT’nin canlı yayınlarında saz çalıp türküler söyledi.

TURANİ BABA aşk ve sevda yolunda coşkulu bir Karacaoğlan’dır. Türkülerin akışı coşkuludur, yalındır. Gönülden kaynayıp geldiği gibidir, etkileyicidir.
Haksızlıklar, adaletsizlikler karşısında yiğitçe duruş göstermeyi, direnmeyi de Dadaloğlu’ndan öğrendi. Soya çekimin ezeli bir nişanesidir bu soylu benzeyiş elbette.
TURANİ BABA, elinde sazı dilinde yanık türkülerle kırk yıldan beri halkın arasına karışıp diyar diyar gezdi dolandı. Bizimle ağladı, bizimle güldü. Kızılırmak gibi gâhi bulanık aktı gâhi duruldu. Yar aşkına, pir aşkına coştukça coşarak engin denizlere karıştı. Ozan adını TURANİ BABA olarak yaydı bu aleme!...


“Dost elinden dolu içmiş deliyim
Üstü kan köpüklü meşe seliyim
Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim
Ben de bu yayladan Şah’a giderim”



Diye seslenen Pir Sultan Abdal’dan ilham alarak mensubu olduğu Alevi damarını Deyişlere dökerken;




İkrar aldık,ikrar verdik pirlere 3
Onun için ilmek geçti serlere
Bu sözümüz gönül gözü körlere
Dünyaya biz gibi bak da görelim

Biz Derviş Ali’yi pek çok okuduk
Her hecesin ilmek ilmek dokuduk
Gül dalında Bülbül olduk şakıdık
Sen de bir çalıya çık da görelim

Deyişi ne de güzel yakışan bir örnektir bu yapıya.

TURANİ BABA‘nın 17 kıt’alık
“Gelin de Görün Köyümü”
Şiirine baktığımızda;
Âşık İhsani’de, Âşık Mahzuni’de gördüğümüz çığlık çığlığa yükselen bir haykırış, bir isyan bayrağı dalgalanır evrenin sonsuzluğuna doğru!... 68 kuşağının devrimci çizgisi tümüyle yansımıştır mısraların derinliklerine… Bütün sözler halktan, insanlıktan, ezilenden yana destanlaşmış, sapına kadar devrimci bir sanat-edebiyat numunesi olmuştur:

Çarık bile bulamadık
Mutlu olup gülemedik
İnsan gibi ölemedik
Gelin de görüm köyümü

Köleliği kabul ettik
Doktorsuz yavru kaybettik
Eridik tükendik bittik
Gelin de görün köyümü

68 kuşağı gençliğinin alanları dolduran “Emperyalizme hayır!” mitinglerindeki tüyleri ürperten o yiğitçe şahlanış, o muhteşem heyecan TURANİ BABA’nın şiirlerinde de kendini sıkça gösterir:

Bu vatanı sen var ettin sen kurdun
Elinden gidiyor toprağın yurdun
Tek bir yürek olsun Çerkez’in, Kürd’ün
Yürü bre yiğit kavgamıza gel

Devrimcinin canı tek vatan için
Dostu düşmanını çok iyi seçin
Atın ülkemizden ABD piçin
Yürü bre yiğit kavgamıza gel

TURANİ BABA, içtenlikli bir gönül adamı oluşunun yanında o kılı kırk yaran ince elekten süzülmüş Alevi- Bektaşi yolunun yorulmaz bir yolcusudur aynı zamanda.
Deyişlerinden bir iki canlı örnek verelim:
-4-
Telli turnam baz eyledik
Gelin canlar bu dergâha
Acı tatlı söz eyledik
Gelin canlar bu dergâha

Cemevi’nde buluşalım
Bir kazanda kaynaşalım
Hak lokmasın paylaşalım
Gelin canlar bu dergâha

Budala da giydi hırka
Bakmadı ki dine, ırka
Yaşamayın korka korka
Gelin canlar bu dergâha

Pir Sultan’la ezildik
Bal olup şerbet süzüldük
Semah tutup, saf dizildik
Gelin canlar bu dergâha.

Turani lokma alalım
Hak divanında duralım
On iki hizmet görelim
Gelin canlar bu dergâha


TURANİ BABA’nın köyü Karpınar köyüdür. Karpınar’ın çevresinde beş tane Avşar köyü sıralanmıştır.
Bu Alevi Avşar köylerinin bazılarına son yıllarda devlet eliyle zorla cami yapılmak isteniyor. Devletin bu dayatmasına karşı TURANİ BABA, köylerin birleşip bütünleşerek ata-dede kültürüne sahip çıkarak cemevi yapılmasının doğru olacağını savunuyor ve şu anlamlı, duyarlı deyişini yazıyor:

Yedi bucak Avşarları
Bir kültür evi açalım
Aslına yakışan budur
Sınırsız değer biçelim

Yaptıralım bir cemevi
Birleştirek yedi köyü
Atandan kalan badeyi
Gelin birlikte içelim

Turani hizmet hastası
Yoktur kimseden tasası
İşte bu sözün kısası
Şu camiden vazgeçelim
-5-
Ozanlar işte böyle pervasızca haykırır dayatmalara karşı. Ne kimseden sözünü esirger ne de gözünü daldan budaktan sakınır.

Yaşamla ilgili, dünya gözüyle aşka, sevdaya, güzele bakışı da neredeyse Dadaloğlu’nu, Karacaoğlan’ı çağrıştırıyor. Okurken insanı derinden etkileyip yüreğimizi serinletiyor tadına doyamadığımız güzellikteki bu türküler:






Tatlı dilli güler yüzlü bebeğim
Gülüşüne dünyaları vermeli
Ahu gözlü doğru sözlü meleğim
Yollarına mor çiçekler sermeli

Aşkın ile kuru ağaç dallanır
Öpüldükçe al dudaklar ballanır
Yürüdükçe güzel endam sallanır
Saçlar sırma ceylan gözler sürmeli

Açmamış tomurcuk taze bir fidan
Huri mi melek mi süzülüp giden
Böylesi güzele can kurban eden
Celladın önüne gidip durmalı

Okşayan gözlerle görseler seni
Kötü bakan gözler örseler seni
Kadrini bilmeze verseler seni
Değerini Turani’den sormalı.


Üzerinde yaşamakta olduğumuz dünyadaki kötü gidişi, dengesizliği, sosyoekonomik adaletsizliği eleştirir; bir yanıyla yoksulu, garibanı ezen,haksızı uğursuzu koruyan, onu üstünde barındıran vefasız dünyaya serzenişte bulunur, küser, kahırlı sözlerle gönül koyar:


Ne arsız dünyasın ölmedin gitti


Der ve şu dörtlüğünde daha da ileri giderek sorgulayıcı bir tavırla öfkesini umutsuzluğunu ortaya koyar:


Ne sağlamın belli ne körün belli
Ne hainin belli ne erin belli
Ne namusun belli ne arın belli
Haksızı üstünden silmedin gitti

-6-
TURANİ BABA derinden etkilendiği hemşerisi Âşık Veysel gibi; eğitici, öğretici, öğüt verici şiirler de yazdı.Şiirlerinin temelini oluşturansa Kazak Abdal gibi, Kaygusuz Abdal gibi, Develili Seyrani gibi ustaca yazdığı,iğneleyici mizah dolu,taşlamalardır:

Ne bir gönül bilir ne de hatırı
Henüz beceremez iki satırı
Ahıra bağlarlar kıllı katırı
Böyle hayvan alır satar değilim

Nezaket bir tarzdır, hem de marifet
Böylesi kişiden kim etmiş nefret
Bilge bir arife verilir kıymet
Cahil melek olsa tutar değilim

Asıl olanını söyledim başta
Değer verilir mi arsıza puşta?
Tesadüf TURANİ olmuşum işte
Soysuzdan, yüzsüzden beter değilim.

Kayıp olan sazı için yazdığı şiir son derece başarılıdır. Olay anlatılırken her türlü sıkıcılıktan uzak, iğneleyici ama can incitmeyen ince duygularla örülmüş olup mizahi ögeler büyük bir ustalıkla işlenerek destanlaşmıştır. Şiir, özverili bir ozanın gani gönüllü hoşgörüsüyle işin sonu tatlıya bağlanarak sonuçlanıyor:

Güzel sohbet, tatlı dilin sevdiğim
Doğru söyle kime verdin sazımı
Aman laf uydurma gözün sevdiğim
Doğru söyle kime verdin sazımı

Maksadım saz değil, dost dürüst olsun
Birbirini sevsin yüzleri gülsün
Bu dünyanın malı dünyada kalsın
Doğru söyle kime verdin sazımı

Halk şiir geleneğini bütün özellikleriyle ustaca sürdüren TURANİ BABA’nın kıymetine paha biçilmez değerdeki şiirleriyle sevgili okurlarımızı baş başa bırakırken; haktan, adaletten, emekten ve halktan yana olan cümle canlara içten saygı ve selamlarımı sunarım.



Araştırmacı Yazar

ALİ İHSAN TUNCALI

--------------------------

Dipnot:
Yazı Başlıklarını Göster